Header Ads

reklam

12 EYLÜL 1980 İHTİLALİ ÖNCESİNE BAKIŞ


   1980 yılı, ülkemiz için bir milat dönemdir. Bu dönem ülkemizi her alanda (ekonomik, hukuki ve siyasi...) etkilemiş, tam anlamıyla değiştirmiştir.


   Karışıklığın üst seviyelerde olduğu, insanların birbirine nefret ve kinle baktığı hatta bu kin ve nefretlerin ölümlerle sonuçlandığı, sağ ve sol çatışmasının en şiddetli bir şekilde yaşandığı  bu dönemden çıkarak peşine baskıcı bir yönetimin hakim olduğu, hukuki alanın yürütme tarafından sınırlandırıldığı, tüm gücün yürütmeye verildiği bir döneme geçilmiştir. 1980 dönemi kargaşanın bitmesi, huzur ve barışın ihsan etmesi için hükümete karşı yapılmış bir askeri darbenin tarihidir. Yalnız bu sadece bir askeri darbe değildi tabi ki... Ülkemizde bir anda siyasi, toplumsal ve ekonomik değişimler olmaya başlamıştır ve bu değişimlerin sancısı günümüze kadar ulaşmış ve devam etmiştir.

12 Eylül 1980 İhtilali Öncesine Bakış
    Türkiye’de 1980’li yıllarda hakim olan üç olgu bulunmaktadır; baskı, adaletsizlik ve şiddet... Ülke öyle bir hal almıştı ki tam bir iç kargaşa mevcuttu. Sağ ve sol olmak üzere insanlar iki kutuba bölünmüştü. Bu kimlik çatışması bile kendi içlerinde ayrılmaktaydı. Özellikle sol kısım kendi içerisinde bölünmüştü. Rusya yanlıları, Çin yanlıları, Marksiztler... Bu bölünmüşlük mahalle mahalle, şehir şehir kendini göstermiştir. Sağcı mahalle, solcu mahalle diye kendilerince kurtarılmış bölgeler ilan etmişlerdir. Bu bölgelerin sınırlarında ise çatışmalar, patlamalar ölümler meydana gelmişti. Bunların yanı sıra terör örgütleri silahlı eylemlerde bulunmaya başlamıştır. Örneğin Ermeni terör örgütü, Apocular (Pkk) örgütü.

   a)Ekonomik bakımdan: Türkiye’nin 1960’larda yaşadığı ekonomik refah bitmiş ve ülke dış borçlanmaya hız vermiştir. Ekonomik gidişin kötüleşmesiyle birlikte toplumsal hareketler başlamış ve ülke bir kaosa doğru sürüklenmiştir. Bunun yanısıra köyden kente göçlerin devam etmesiyle işsizlik bir hayli yükselmekteydi.

   Ekonomik alandaki mevcut olumsuzları, Özal’ın 24 Ocak kararları dahi ekonomiyi düzeltmeye yetmemiştir.

    b)Siyasal bakımdan: Ülkemiz ekonomi gibi siyasette de tam anlamıyla kaos içindeydi diyebiliriz. Üst üste kurulan hükümetler, kimi partilerin takındığı aykırı tavırlar ve istikrarın sağlanamamış olması siyasi ortamın gerginleşmesine sebep olmuştur. Bu gerginliğin yanısıra anayasada değişiklik yapılmasıyla, hükümetin baskısıyla, toplumun huzurunda ve güvenliğinde zedelenmeler olmuştur.

   Köyden kente göç ile işçi  sınıfının artması, özellikle sol grupların legallikten illegalliğe kaymasına sebep olmuştur. Sağ gruplar ise din ve vatan elden gittiğini söyleyerek onlar da illagal olarak solcu gruplara karşı herekete başlamışlardılar.

   c)Toplumsal ve sosyal bakımdan: Terör olaylarının arttığı, siyasi cinayetlerin işlendiği, tam bir kargaşa döneminin hakim olduğunu, insanların nefretle  dolu olduğu ve insanların psikolojisinin bozuk olduğu bir dönemdir.

   İnsanlar ekonominin kötüleşmesiyle temel ihtiyaçlarını da karşılayamaz hale gelmişlerdi. Buda yetmezmiş gibi toplumun kıyıda köşede sakladıkları birimkimleri de ellerinden almaktaydı.

   Üstüne üslük, sal ve sağ ayrışması, Türkiye'yi iç ve dış tehtitlerden korumakla görevli olan polis ve askerler için de geçerli hale gelmişti. Bu durum ise toplumu derinden sarsmaya yeterli bir nedendi. Sokak sokak, mahalle mahalle bu ayrışmaya da dahil olmuştu. Adete Türkiye sağcı ve solcu kesim  diye bölüşülmüş durumdaydı. Herkes kendi bölgesinde bulunur, bu bölgelerin  sınırlarında ise çatışmalar, patlamalar ve ölümler sürekli olarak yaşanmaktaydı. Bunların yanı sıra Disk, Dev-Genç; Misk, Ülkü Ocakları gibi örgütlenmeler de bu ayrışmanın bel kemiği olarak görev üstlenmişti.


12 Eylül Gelişmesi
   Türkiye günden güne iç savaşın eşiğine yaklaşmaktaydı. Her gün 20-30 kişinin ölümüyle sonuçlanıyor, kurulan azınlık hükümeti de bu kauosa bir türlü son veremiyordu.

   İstikrarsızlığın yanı sıra giderek artan şiddet olaylarından tedirgin olan ordunun üst kademesi, 27 Aralık 1979'da Milli Güvenlik Kurul Başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e bir uyarı mektubu gönderdi. Korutürk'ün 2 Ocak 1980'de kamuoyuna duyurduğu uyarı mektubunu ne kendisi ne de başka bir şahıs üstüne alıyordu, partiler ise bu uyarı dikkate almıyor, bu yaşananların sorumlusu biz değiliz diyerek aradan çekiliyordu.

   Ülkenin bu belirsizliğini halk acı bir şekilde ödemekteydi. İnsanlar artık yorgun düşmüş, bunalımın eşiğine gelmişlerdi. Korutürk'ün görev süresinin dolması ile yeni bir bunalım meydana gelmişti. Partiler bir adayda hemfikir olamıyor, yeni bir cumhurbaşkanı belirlenemiyordu. Bu yaşanan olaylar sırasında ise ülkenin bir çok yerinde sıkıyönetim mevcuttu fakat şiddet, vahşet, terör ve anarşi bir türlü azalmıyordu. Orduya tam anlamıyla yetki verilmemekteydi. Bu durumlar 12 Eylül'ü günden güne yaklaştırmakta, darbeyi meşru kılacak bir biçime büründürmekteydi.

Hiç yorum yok