Header Ads

reklam

HÜZÜNLÜ MUTLU


Göğün ziyneti mehtap, kuşlar dahi kıskanırdı seni,
Işıl ışıl gülüşünü; düşlediği bir günışığı.
İlk adımlarıyla ufak bir çocuğun minik elleri;
Uzansa da ellerim, kamaşan gözlerim ağlamaklı.

Rüzgarla dağılıyor saçlarından çiçek tohumları
Kış ortasına getiriyor ilkyazı... İlk cemre gibi,
Hatırlatıyor; kırlarda koşturan mutlu çocukları,
Öyle ki elimizde rengarenk bir uçurtma hayali.

Ne zaman başımı usulca göğe yaslasam sen derim.
Yıldızı ararken gözlerim biraz biraz sendelerim.
Bedenimse göğü barındıran gözlerinle uyuşur,
Başımı yaslasam tüm rüyalarım sen diye tutuşur.

Yıllar geçiyorken bir hiç uğruna gerildi kaşların.
Alevli bir ok durmaksınız, hızla saklandı bağrıma;
Bedenim yanıyor olsa da yıllarım fedadır sana!
Unutma ağlarsan, yağmur olup üstüme yağmalısın.

Candan içeri bir saz çalıyor da bağrı yanık yanık.
Ne zaman ki sesini duyduysa ebedi bir yanıklık.
Duygulu dudaklar karşısında ram olmaya meyildir
Dünyada ne kadar güzellik varsa saygıyla eğilir.

Gördüm avuçlarında parçalanmış kırmızı bir gülü
Ah ile hatırlattı bana seni gördüğüm ilk günü.
O gün bugündür bende çözülmesi imkansız bir büyü;
Seninle çözülür yahut bu ihtiyar gönlüme ölüm.

Artık duymayacaksın bir kaç kelime ne de bir çığlık
Henüz sana ölmemişken,  öldürdün sessiz ve sensizce.
Konuşmadın, sustun. Bulunduğun eylem oldukça açık.
Yok olmakla meşgul bedenim, gönlüm yıkılmış, virane!

Hüzünlü mutlu, son kadehimi senle kaldırmam;
Seni son kez görmemdir, beni bu denli korkutan.

<

1 yorum: