Header Ads

reklam

SES-SİZ

Tıkılıp kaldım; kanıksadım artık bu durumu. Her gece olduğu gibi yine bir sessizlik, garip bir de sis. Öyle ki ne yaşananları görebiliyorum ne de içimde kopan fırtınaları. Bu sisi aralayıp çıkan da yok karşıma. Dün nasıl olduysa bir plak takıp daktilonun başına geçme niyetindeyim. Öyle ya alışılagelmiş bir gece. Bu durumu ben bozamam ya. İstesem de olmuyor zaten, tek bildiğim şu soğuk gecede içimi ısıtabilecek şeyin yazmak ve dinlemek  olduğu. 


Aslında müzik dinlemektense bir insan sesi duymayı yeğlerdim. Ama bu siste ve sessizlikte göremez kimse. "Şu dumanı tüten ocakta ne?" diye... Aslında dumanı tütsün de istemiyorum; şu sis denen lanete ortaklık ediyor gibi. Ama şömine yanmaz ise hem bedenim hem de içim ısınmayacak. Beraberinde ise bilinmedik bir son... Elbet tadı belli olmayan bu son gelecek fakat yalnız... Sanırım bu biraz ağır. Tabii öldükten sonra bu ağırlığın ne önemi olacak. Her şey bitmiş; ruhum bedenden ayrı... Tek başıma, hayır. Ölsem dahi şu alıştığım -doğrusu alıştırıldığım- hayat ruhlar aleminde devam edecek. O sis yine olacak ve sessizlik... 



Ölümüm bile değiştiremediği bir durumu hayatta iken değiştirmeye çalışmak  ne kadar  mantıklı olabilir, bilemiyorum... Belki de boş bir uğraştır ki şu sıradan sabahlara yeni bir umut desem de sadece sıradanlığıyla kalır. Değişmiyor işte. Yanlız doğmuşum yalnız yaşamaya ve yalnız ölmeye mahkum... Bu yalnızlıktan kurtulmak için yıldızlara sığınabilirdim belki şu sis olmasa. Fakat daima var. Elbette arada sise inat bir ışık süzmesi beliriyor. Yalancı bahar  değil mi? Heveslensemde kursağa bile inmeden uyanıyorum. 

Ne gariptir ki her şeye rağmen dört mevsim duygular yaşarım. Her saniye bir mevsim gibi akıp geçer. Şöminenin ateşi sendeler gibi duygular sendeler... Ayakta dura... Sanırım... Mürekkep bit... Yarım kal... Yazmalıyım... Yoksa...




1 yorum: